play_arrow

Aristoteles

Aristoteles: Bilgi Felsefesi ve Mantıkı – 3

Bilal A. Kasım 3, 2018 2307


Background
share close
BİLİM VE ZORUNLULUK
  • Aristoteles’e göre bilimin duyum ve algıdan farklı bir şey olmasının asıl nedeni, ikincilerin sadece olanı, var olanı, olguyu göstermesi, ama olanın, var olanın, olgunun “zorunluluğu”nu göstermemesidir. (şu su sıcaktır ifadesi zorunluluk içermez)
  • Önermelerdeki bağlantıları zorunlu bir şekilde onaylamayı mümkün kılan şey ise kıyastır. Olgusal önermeleri mantıksal bir akıl yürütmenin, kıyasın öncülleri olarak alıp onlar arasında ilişki kurduğumuzda sonuç önermesinde özne ile yüklem arasında bir zorunluluk kurarız ve böylece bilim yüklemin özneye zorunlu olarak bağlandığı, özne hakkında yüklemin zorunlu olarak tasdik edildiği önermelerden meydana gelmiş olur.
  • Bu arada, önermelerdeki zorunlu olmama ilişkisi sadece tikel önermeler için değil, tümel önermeler için de geçerlidir.
  • Örneğin, suyun kaynaması ile ateşin ilişkisinin zorunluluğu nerededir?
  • Modern çağda da Hume da bu soruyu sormuştu. Burada bir zorunlu ilişki kuramayız. Bunu Aristoteles de kabul edecektir. İşte Aristoteles’in kafasındaki bilim anlayışındaki kıyaslardan elde edilecek zorunlu sonuçlar devreye girecek ve çıkarım neticesinde birbirlerine zorunlu olarak bağlanmayan özne ve yüklem, sonuncu önermede birbirlerine zorunlu olarak bağlanacaktır.
  • Peki sonuç önermesindeki (çıkarım) özne ile yüklemin bağlantının kaynağı nedir?
  • Doğa olabilir mi? Hayır, çünkü ilk iki önermedeki bağlantının kaynağında doğanın kendisinden elde ve ona ilişkin gözlemlerimizden söz etmemizin doğru olmasına karşılık, burada bu bağlantının kaynağında doğa değil, akıl söz konusudur.
  • Bağlantıyı tesis eden şey doğa değil, akıldır, aklın kendisi, kendi gücü, kendi kuralı ve kendi yasasıdır.
  • Aristoteles’e göre tümevarım işleminde de aklın kullanımından söz etmemiz mümkündür ama aklın asıl, gerçek ve doğru kullanımı ikinci tarzdaki kullanımıdır. Hatta ilk önermede aklın hatalı kullanımından bile bahsedebiliriz. (araba örneği)
NEDENSELLİK: DETERMİNİZM Mİ, EREKSELCİLİK Mİ?
  • Bir çok programımızda Antik Yunanda nedenselliğin ereksel bir açıklama olduğundan bahsetmiştik. Önce her iki kavramı ayrı ayrı tanımlayalım.
  • Determinizm: Bir olayı, olguyu meydana getiren şeyin o olgunun fail nedeni olduğunu düşünmektir. Ocağa konan su ateşin yaydığı ısı nedeniyle kaynar. (neden/nedensellik -> illet / illiyet)
  • Erekselcilik (Teleoloji): Burada bir “maddi neden” kavramına da açıklama getirmemiz gerekiyor. Bir varlığın kendisinden meydan geldiği maddeyi, maddi nedeni olarak kabul etmektir. Mesela bir mobilyadaki ahşap aksamlar o mobilyanın maddi nedenidir.
  • Böyle maddi bir şeyin işlevi ise onun ereksel nedenidir. Mobilyanın nedeni onun üzerine oturulmaktır veya bir bıçağın ereksel nedeni kesmektir.
  • Mantıksal bir akıl yürütmede kendisinden hareket ettiğimiz öncüller, aslında bu akıl yürütmede kendisine vardığımız sonucun ortaya çıkmasını mümkün kılan veya gerektiren şeyler, yani gerekçeler olmaları anlamında onun nedenidirler. Böylelikle Aristoteles’in “bilim, nedenle bilmektir” deyişinin de mantıkla ilişkisini görmüş oluyoruz.
  • Özetle: Bilimsel önermeler, öznelerinin yüklemleriyle bağlantılarının zorunlu oldukları gösterilebilen önermelerdir. Bu tür önermeler ise ancak kıyas denilen akıl yürütmenin sonuç önermeleri olabilirler. Bu tür önermelerde yüklemlerin öznelerine yüklenmelerinin nedenleri verilir. Bu nedenleri kıyaslarla orta terim dile getirir. Bilim kanıtlamadır. Kanıtlama ise ancak dedüktif akıl yürütmeyle mümkündür. O halde bilim, özü itibariyle dedüktif bir yapıya sahip olmak zorundadır.
KANITA DAYALI BİLİM
  • O dönemde bilim neden şeyler matematik ve mantıktan ibarettir. Kendisi bir bilim adamı olmasına rağmen doğa bilimlerinin nasıl olması hakkında bir fikre sahip değildi. Mantık merkezinde ele alırsak tümevarım, tümdengelime kıyasla bilime daha uygun olmasına rağmen bunun da farkına varamamıştır.
  • Aristoteles’in amacı, kendi bilimsel araştırmalarına girdiğinde gerçek fiili pratiğinin çok daha ampirik olduğu gördüğü bilimsel yöntem ve usullerin bir tasvirini yapmak değildir. Onun ilgisi, “tamamen teşekkül etmiş” mükemmel bir bilimin nasıl olması gerektiği üzerine yönelmiştir. Bu bilimler de matematik ve geometridir. O bilimi, “keşif, buluş” bilimi değil, bir sergileme mantığı olarak düşünmekteydi.
  • Bir diğer neden de sofistlerin septik düşüncelerine karşın bilimin imkân ve geçerliliğini savunmak istiyordu. Kesinlik ve kanıtlama ancak dedüktif bir akıl yürütmenin sonucunda ortaya çıkacak şeylerdi. O bu yüzden kıyas ile yapılan bilim üzerinde durdu.
  • Bir akıl yürütmenin, kıyasın biçimsel doğruluğu genel olarak doğruluğunun gerekli şartıdır ama onun yeterli şartı değildir. Bunun için öncüllerin de aynı zamanda doğru olması gerekir. Yani en azından bu anlamda Aristoteles mantığında bir sorun yoktur.
  • Mantığın matematik benzeri dedüktif bir yapıda olduğunu biliyoruz. Matematiğin en temeline indiğimizde ön kabuller ve aksiyomlarla karşılaşıyoruz. Yalnız, Aristoteles bilimsel mantığı inşa ederken onun matematik gibi soyut ve hayatla ilgisi olmayan bir disiplin olmasından ziyade gerçek hayata dokunan bir bilim olarak inşa etmek istemişti. Aristoteles bu sorunla elbette yüzleşir.
  • O, bilimi meydana getiren bilimsel kıyasların, bilimsel akıl yürütmelerin bu ilkelerinin son tahlilde kıyas haricinde bir yolla elde edilmesi gerektiğini kabul eder. Bu yol, genel olarak duyuların kullanılması, gözlem ve deney yapılması, tümevarım yoludur.
  • Ona göre tümdengelim tümelden tikele, tümdengelim tikelden tümele giden bir işlemdir. Birincisi doğa bakımından, ikincisi birey bakımdan kavranması daha kolaydır. Bununla beraber bilimlerin ilk ilkelerinin tümevarım veya algıyla kavrandıklarını söyler.
  • Aristoteles için tümevarımın esas doğası inanı özel bir bilgiden tümel bir bilgiye sevk etmesinde yatmaktadır.
  • Her zaman sınırlı sayıda olmak zorunda olan tekrarlanan deneyin bize bir varlık veya olayın mahiyetini sezdirmede kesin bilgi verecek bir yeterlilikte olmaması tümevarımın esas problemini teşkil eder.
  • Bir sınıfa ait bütün üyeleri, bir türe ait bütün bireyleri teker teker yoklasak bile gözlemlediğimiz tekrarlanan herhangi bir özelliğin, bu varlığın mahiyetini bize vermiş olduğu şeklinde sahip olacağımız kesinlik duygusunun kaynağı nedir?
  • Tek tek her bir bireysel deney, söz konusu genel yasanın “özel bir örneğinden” başka bir şey değildir.
  • Bir birey veya olayla ilgili tekrarlanan deney, bu tekrarın sıklığına göre, onun belli bir özelliğinin temel özelliği olduğu yönünde bize bir kanaat veya inanç verebilir veya ama bunun mantıksal olarak hiçbir geçerliliği yoktur.

Neden sayısız beyaz kuğunun varlığı tek bir siyah kuğunun varlığına karşı bir ağırlık teşkil etmemektedir? Bunun nedeni sayısız beyaz kuğu, kuğuyu ne kadar temsil ediyorsa tek bir siyah kuğunun da kuğuyu o kadar temsil etmesidir.

Aristoteles
  • Aristoteles’e göre tümevarımda bir akıl yürütme söz konusu değildir. Tümevarım duyuma benzer. Akıl veya ruh bir -veya birden çok- örnek varlıkta o türü bütünüyle ve doğrudan kavramaktadır. Tümevarım esas itibariyle psikolojik olarak özel hallerin bütünsel bir görülmesini (vision) içeren doğrudan bir seziş (insight) işlemidir. (Ross) Duyum nesneyi bireysel özelliği içinde kavrarken tümevarım nesneyi tümelliği içinde kavrar.
  • İlk tür aklın, akıl yürüterek (kıyas) sonuca ulaşması (çıkarsamacı akıl), diğeri duyulardan beslenen sezgisel akıldır. Birincisi akıl yürütmeyken (tasdik) ikincisi akılla kavramadır (tasavvur).
TÜMEL, ÖZ VE DOĞA ARASINDAKİ İLİŞKİLER
  • Aristoteles tümeli gerçekte öze, doğaya indirger. Bunu söylememizin nedeni onun, bilimin tümelin bilimi olduğunu söylemesidir. Aynı zamanda o bilimi “nedenle bilmektir” diye tanımlar. Böylece o “nedeni” tümele özdeş kılan bir dil kullanır.
  • Bu durum yalnızca tümelin var olduğu ve tümelin bilgisi olabileceği ve bir şeyin ne kadar tümelse o kadar gerçek olduğu tezine götürecektir bizi. (Platon)
  • Tikelin örneklerinin karşılaştırılmasından çıkan sonucun bize verdiği tümelin bilgisinin kaynağı sorulduğunda verilecek cevap tikelin her zaman öyle meydana gelmesidir. Ancak bu durumda oluş açıklanmaz, ortadan kaldırılmış olur.
  • Özün tümele özdeş kılınması durumunda türünün tek örneği olan bir varlık veya tek bir olgu bilimin konusu olamayacaktır. (ay, güneş, Ahmet)
  • Diğer yandan Aristoteles’in asıl var olan şeyler, birincil tözler veya gerçekler olarak da bu tür şeyleri (tikelleri) kabul ettiğini biliyoruz. Buna rağmen bilimin onların bilgisine erişemediğini görüyoruz.
  • Bireylerin bir şekilde hesaplanamayacak ölçüde çok ve farklı nitelikleri, Aristoteles’in terminolojisiyle ilinekleri vardır. Bu ilinekler ise bu nitelikleri ile doğa olarak bilim tarafından kavranamazlar. Kavranması da gerekmez.
  • Aristoteles bir yandan nedeni, doğayı, özü tümele özdeş kıldığını belirten sözler ederken, diğer yandan en azından her tümelin, tümel olma bakımından dış dünyada gerçek özlere, doğalara karşılık olmadığını açıkça söylemekte ve bu görüşü onu Platon’dan ayıran temel noktayı oluşturmaktadır.
  • Bunun yanında Aristoteles bir yandan tümeli nedene özdeş kılarken öte yandan bir varlığa veya olayı açıklarken açıklama ilkesi olarak uzak nedenleri değil, yakın nedenleri vermemizi ister. Bir insanın uzak nedenleri su+hava+ateş+toprakken yakın nedeni düşünüyor olmasıdır.
  • Sokrates’in Sokrates olarak biliminin değil de insan olarak biliminin mümkün olmasının nedeni Sokrates’in insan doğası dışında onu insan türü içinde özelleştiren, bireyselleştiren bir maddeye, yani bedene sahip olmasıdır. Bu madde ise sayısız ilineklerin kaynağını oluşturmaktadır. Buna karşılık maddesi olmayan varlıkların, kendi türlerinin tek örneği olsalar da bilimlerini yapmak mümkündür. Bu varlıkların başında tanrı gelir.
  • Aristoteles tanrının bir doğası olduğuna ve bu doğanın zorunlu bir varlığa sahip olduğuna inanmaktadır. Aristoteles bu tür maddesiz varlıklarla ilgili olarak zorunlu olanı, nedeni, tümele özdeş kılmamaktadır.
  • Aristoteles’te esas olanın tümel değil, “zorunlu olan”dır ve o bu zorunlu olanı “tümel olan tümel”de değil, “doğa ve özler olarak tümel”de bulmaktadır. (105-106)
DİYALEKTİK OLARAK DOĞRU VE GEÇERLİ KIYAS: TOPİKLER
  • Kıyas bilimsel akıl yürütmelerin bir aracı olabileceği gibi bilimsel olmayan akıl yürütmeler için de kullanılabilir. Elimizde öze ilişkin, doğru ve zorunlu önermeler olmadığında, bilimsel önermelerin ölçütlerini karşılamasa da muhtemel, akla yakın sonuçlara varma için yine kıyasları kullanabiliriz Aristoteles’e göre.
  • Platon daha önce diyalektiği bilime özdeş kılmasına karşın Aristoteles bunu kabul etmemektedir.
  • Diyalektiğin Sokrates’in ahlaka ilişkin doğruları ortaya çıkarmak için kullandığı diyalogla sıkı ilişkileri vardı. İnsanlarla yaptığı diyaloglar ahlaki doğruları ortaya çıkaracaktı. Platon bu diyalog formunu tüm eserlerinde korumuş, gerek iyi soru sorup, iyi cevap verme sanatı olarak, gerekse kavramları düzgün bir biçimde birbirleriyle birleştirme ve ayrıma, bölme sanatı olarak diyalektiği bilimin yöntemi olarak sunmaktaydı.
  • Aristoteles bunu bir bilim yöntemi olarak görmemekle beraber kanılara değer vermekteydi. “Sağduyuya sahip hiçbir insan hiç kimse tarafından savunulamayacak bir iddia ileri sürmez ve hiç kimse herkes için veya insanların çoğunluğu için apaçık olan bir şeyi bir güçlük olarak ortaya koymaz.” Sağduyu veya kanılar ahlak ve siyaset gibi alanlarda daha kabul edilebilir bir ölçüt veya bilgi türüdür Aristoteles için. Ona göre diyalektik yöntemin çeşitli faydaları da vardır:
    • Diyalektik gene olarak zihin alıştırmalarında (jimnastik) bulunmamıza yardımcı olabilir.
    • Muhatabımızın kendi kanıları ölçüt olarak alınarak görüşleri çürütülebilir.
    • Bilimlere yardımcı olabilir.
      • Her bilimle ilgili belli başlı sorunları, güçlükleri (aporei) ele alıp onlar hakkında ileri sürülen çeşitli ve farklı görüşleri öğrenebilir.
      • Bilimlerin ilk ilkelerini açığa çıkarmakta bize yardımcı olabilir. (özdeşlik)
    • Ona göre diyalektik akıl yürütme sofistik akıl yürütmeden farklıdır. Sofistik akıl yürütme:
      • Ya muhtemele veya genel olarak kabul edilmiş görünen ama gerçekte öyle olmayan kanıllardan hareketle yapılan bir akıl yürütmedir.
      • Genel olarak kabul edilen ya öyle görünen kanılardan hareket eden ama düzgün bir biçimde yönlendirilmeyen, bizzat akıl yürütmenin kendisinde yanlışlar yapılan bir akıl yürütmedir.
    • Bunun dışında sofistik akıl yürütmeleri veya yanıltmacaları da iki ayrı gruba ayırır.
      • Kelimelerden, kelimelerin anlamlarıyla ilgili karıştırmalardan, dilden ileri gelen yanıltmacalar
        • Kaybetmediğimiz şey sahibizdir.
        • Boynuzlarımızı kaybetmedik
        • O halde boynuzlarımız vardır.
      • Dil dışı alanlardaki aldatmacalar.
        • Savı kanıtsama: bir önermeyi, bu önermenin kendisini temele alarak kanıtlayamayız veya başka deyişle kanıtlamak istediğimiz bir iddianın kendisini kanıtlamamızda bir ilke olarak kullanamayız.

Aristoteles hakkında yayınladığımız diğer programlara ulaşmak için tıklayınız.

Etiketler:.

Rate it
Önceki bölüm

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Bir Yorum Yazın

Mail adresiniz burada gösterilmeyecektir. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.