play_arrow

Aristoteles

Aristoteles: Metafizik (Ontoloji)

Bilal A. Kasım 16, 2018 1943


Background
share close
  • Aristoteles bilimleri teorik, pratik ve prodüktif olarak üç ana gruba ayırdığını, birinci gruba giren bilimleri genel olarak matematik, fizik ve metafizik veya teoloji olarak ayırmıştı.
    • Matematik hareketsiz, yani oluş ve yok oluş için olmayan, ancak bağımsız bir varlığa (töze) sahip olmayan nesneleri,
    • Fizik, bağımsız bir varlığa (töze) sahip olan, hareket, oluş ve yok oluş içinde olan nesneleri,
    • Metafizik, bağımsız bir varlığa (töze) sahip olup hareketsiz, oluş ve yok oluş içinde olmayan varlıkları inceliyordu.
  • Bilimlerin sınıflamasını göz önüne aldığımızda metafiziğin konusunu esas itibariyle tanrı oluşturacaktır. Bunun yanında;
    • Kendi kendini düşünen saf akıl olan tanrının içinde bulunduğu ay-üstü alemdeki gök cisimlerinin akılları da metafiziğin inceleme konusu olacaktır.
    • Aristoteles Platon’un idealarına karşılık ortaya attığı, değişmeyen formaları da metafiziğin inceleme alanına dahil eder.
    • Son olarak da insana dışarıdan gelen faal aklın da tanrısal bir özellik taşıması itibariyle metafiziğin konusu olacaktır.
  • Modern yorumculara göre Aristoteles önceleri sadece tanrıyı bu bilimin inceleme alanına sokmuşsa da düşünsel evrimi sonucunda metafiziğin çalışma alanının gelişmiştir.
  • Metafiziğin IV. Kitabındaki tanım: varlık bakımından varlığı ve ona özü gereği ait olan ana nitelikleri inceleyen bir bilim şeklindedir. Bunun yanında o varlığın ilk ilkelerinin incelenmesi bilimidir. (özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü halin olmazlığı)
  • Her bilim varlığın bir boyutunu incelerken, konusu varlık olmak bakımından varlık ve bu varlığa yine varlık olmak bakımından ait olan en genel nitelikler olan metafiziğin, özdeşlik gibi bütün bilimlerin ortak ilkelerini inceleme hakkı ve ödevi bulunan tek bilim metafiziktir.
  • Yunan felsefesi evrendeki oluş ve değişme olgusunu açıklamak üzere ortaya çıkmıştı: sürekli değişen şeylerin ardında değişmeyen bir şey var mıdır?
  • Varlıktaki değişimi anlamak yapılacak şey varlık kavramının kendisi üzerinde düşünmek ve onu daha esnek bir biçimde tanımlamak, onu çok anlamlı bir terim olarak ele almaktı.
    • Varlık içinde gerçeklik dereceleri belirlemek (varlıkla öyle olmayan ayırmak)
    • Varlığın zamanda birbirini izleyen birçok gerçeklik derecesi olacaktır. (madde->form->kuvve->fiil)
  • Bilim felsefesinde ve metafiziğin inceleme alanında gördüğümüz gibi bilimin konusu olan şeyler tümellerdir, yani değişmeyendir. Bunun kaynağı elbette idealardır fakat bir Platoncu olan Aristoteles idealar kuramını olduğu kabul etmez ve ona bazı eleştiriler yönlendirir:
    • Her genel kavramı idea olarak kabul etmemek, sadece doğada gerçekten görülen türleri ifade eden tümellerin varlığını kabul etmek gerekir.
    • İdeaların duyusal dünyanın dışında değil, duyusal şeylere içkin bu dünyada olduğunu kabul etmek gerekir.
    • Başka dünyadaki idealar bilinemez ve biz de bu yüzden doğadaki şeylerin gerçek doğasını öğrenemeyiz. Faydasız.
    • Bu durum ayrıca üçüncü adam paradoksuna bizi sokacaktır. Bir tümel bağımsızlık kazanırsa, tikel ile tümel arasında ortak yeni bir tümele ihtiyaç duyulacaktır ya da tümeller de kendi aralarında ortak özellikler barındırdığından tümellerin de tümellerine ihtiyaç duyulacaktır. Tümeller de birer kopya olacaktır bu durumda.
    • İdealar sayılar olsalar bile onların bu dünyadaki şeylerin, oluşun ve hareketin nedeni olduklarını söyleyemeyiz. Sayılar birbirlerinin nedeni olamadıkları gibi aralarındaki ilişkiyi varlığa tatbik etmek de mümkün değildir.
    • Şeylere içkin olan ideaları doğadaki değişimin ilkeleri kılmak gerekir.
    • Aristoteles varlığı tanımlarken sadece idealar veya kendi deyimiyle formları kullanmaz, aynı zamanda maddenin varlığını da olumlar. Maddeyle beraber düşünülen ve var olan form ereksel neden olan ele aldığı için değişim mümkün olmaktadır.
  • Yunan dünyasında Platon’a kadar olan süreçte varlık madde ile açıklanıyordu. Platon kararlı bir şekilde maddenin varlığını reddetmişti. Aristoteles de maddeyi yeniden gündeme almış ve onu özgün bir şekilde yeniden tanımlamıştır.
  • Varlığın eşzamanlı olarak birden çok görüntüsü veya cephesi varsa, onun zamanda birbirlerini izleyen birçok gerçeklik derecesi de vardır. Bunlardan biri madde, diğeri formdur. Bunlara karşılık olarak biri kuvve, diğeri fiildir.
  • Aristoteles için de yokluktan var olmak söz konusu değildir, buna mukabil göreli anlamda bir yokluk söz konusudur. Oluş ve değişme ise bu göreli anlamda yokluktan yani madde veya kuvveden gerçek anlamda varlığa, yani forma ve fiile gidiştir. Değişim dört şekilde gerçekleşir:
    • Yer değiştirme
    • Nitelik değişimi (sıcak->soğuk)
    • Büyümek (bebek->yetişkin, tohum->ağaç)
    • Oluş ve yok oluş (insanın doğup ortaya çıkması, ölüp yok olması)
  • “Bir özneye (töz) yüklenmiş olmaksızın bir niteliğin (kategori) varlığı ne kadar imkansızsa bir nitelikle yüklenmemiş bir öznenin varlığı o kadar imkansızdır”, “gerçek dünyada var olan şey her zaman madde ve formun bileşiminden meydana gelen bireydir (tikel)”.
  • Sadece tanrı saf formdur, bunun dışında her şey madde ile formun bileşimidir.
  • Aristoteles herhangi bir belirleme almamış salt bir madde, bir ilk madde, asli maddenin bağımsız, bireysel varlığını reddeder. Madde formsuz olmaz, form bir şeyin ne olduğu sorusuna cevap veren şeydir. Aynı şekilde şeylerde bir değişim olduğunda nitelikler (formlar) değişmez, madde değişir. (Madde özü itibariyle değişme kabiliyetinin kendisidir)
  • Şeyler en az karmaşık olan dört unsurdan (su, ateş, hava, toprak) ve bu unsurlar da belirsiz bir ana maddeden ve bu ana madde de dört temel nitelikle (formla) (sıcak, soğuk, kuru, yaş) (dört unsurdan geriye gidilemez, pratikte)
  • İlk ana maddeden böyle ayrıca konuşabilmemizin tek yolu onu zihinsel olarak soyutluyor olmamızdır, pratikte bu mümkün değildir. Madde bilinemez, bilginin konusu niteliklerdir (formlar).
  • Dört unsurun en temelde olduğu, mineraller, bitkiler, hayvanlar ve ay altı alemin en yüksek derecesine sahip insanın içinde olduğu ve ay üstü aleme çıkan bir hiyerarşisi söz konusudur. Bu hiyerarşide de madde-form ilişkisi söz konusudur ve hiyerarşi içinde bir form kendisinden üstün bir formun maddesi olur.
    • Salt madde-belirsiz madde-dört unsur (toprak)-tuğla-ev-…-salt form
    • (Ne kadar tür varsa o kadar form vardır) (formlar ölümsüzdür)
  • Şeyleri statik olarak ele aldığımızda onların bir madde-form oluşumu olduğunu söylememize karşılık onları dinamik açıdan yani bir oluş için ele almamız gerektiğinde kuvve-fiil kavramlarının kullanılacağına tanıklık ederiz.
  • Bir şeyin (A) başka bir şeye (A) dönüşebilmesinin nedeni onun A iken B olma potansiyeline sahip olmasıdır. Meşe palamudu “fiilen” A iken potansiyel olarak (kuvve) B’dir ve nitekim gerekli şartlar oluştuğunda B olur, değişir. Her kuvve bir fiilin kuvvesidir, herhangi bir fiilin kuvvesi değildir. Aralarında bir çekim ilişkisi vardır; erkek ve dişinin birbirini isteyip çekmesi gibi bir ilişkisidir bu.
  • Kuvve tanımlanamaz, tanımlanabilen ancak fiildir. Fiile bakarak kuvvenin ne olduğunu dolaylı olarak biliriz.
  • Friednrich Alber Lange gibi bu kavrama itiraz filozoflar olmuştur. Evet böyle bir cevap her şeyi açıklayabileceği gibi aslında hiçbir şeyi açıklamayabilir de. İmkanın (kuvve) aslında eşyada değil bizim zihnimizde olduğu veya onun bir yetenek olduğu itirazı yapılabilir ki yapılmıştır da. Nitekim bu ayrım artık günümüzde kullanılmamaktadır ama dönemi için bu çığır açıcı bir bakış açısıydı ve beklenen etkiyi gerçekleştirdi ve değişimi kendi zamanına kadar ki en iyi şekilde açıkladı.
  • Varlık kadar tam ve mükemmel bir biçimde olmasa bile, oluşun ve değişmenin de bilimi de yapılabilecekti artık ve bu bilimin adı fizik olacaktı.
KAYNAKLAR:

İlkçağ Felsefe Tarihi - Ahmet Arslan
Felsefe Tarihi - Macit Gökberk
Aristoteles - David Ross

Aristoteles hakkında yayınladığımız diğer programlara ulaşmak için tıklayınız.

Etiketler:.

Rate it
Önceki bölüm

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Bir Yorum Yazın

Mail adresiniz burada gösterilmeyecektir. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.