play_arrow

Bilgi Felsefesi

Bilgi Felsefesi: Akımlar – Empirizm (Deneycilik)

Bilal A. Temmuz 29, 2020 1592 5


Background
share close

“Gerçekten de zihinde deneyden gelmeyen hiçbir şey yoktur; yalnız zihnin kendisi müstesna!”

john locke

Bilginin Kaynağı

  • Bilgi türleriyle ilgili araştırma ve tartışmaların temelinde, bilginin kaynağına dönük tartışmalar bulunur. Bilginin kaynağı konusu doğru bilgiyi hangi güç veya zihinsel yetilerimize borçlu olduğumuzla ilgili bir tartışma üzerinde yükselir. Bu noktada karşımıza dört ana tutum çıkar: akılcılık, deneycilik, sentezci yaklaşım ve sezgicilik. (1)

Empirizm (Ampirizm veya Deneycilik)

Tanımlar

  • Empirizm, Antik Yunanca’da “deney, deneyim, duyu verisi” anlamlarını taşıyan “empeiria”dan türetilmiş felsefe terimidir. (6) Felsefedeki en genel anlamıyla tüm bilginin kaynağının deneyim olduğunu söyleyen bilgi kuramı; insan bilgisinin tek kaynağının deney olduğunu öne süren bilgi öğretisidir. (6)
  • Antik Yunanda Demokritos, Sofistler ve Helenistik Dönem okulları tarafından, modern çağda da John Locke, George Berkeley, David Hume, J.Stuart Mill ve sonrasında Viyana çevresi filozofları gibi düşünürlerin savunuculuğunu yaptığı deneyci görüş, bilginin kaynağını açıklarken akla değil de tecrübe ve deneyime başvurur ve bilgilerimizin metafizik bir zemini olamayacağını iddia eder. (1, 4)

Deneyim Nedir?

  • Her deneyim bir şeylerin ayrımına varmaktır. Bu bağlamda her tür deney zorunlu olarak bir canlının, hayvani bir organizmanın duyumsama yetisini gerektirir. Beş duyu organımıza koşut beş duyumumuzla bu deneyimleri yaşar, hayvanlardan farklı olarak bu duyu verilerinin tanımlayarak birer duyu algısına dönüştürürüz. (3)
  • Kısaca bu düşünceye göre algılayan kişiden bağımsız bir fiziksel dış dünya vardır ve algı, bu dış dünyaca insan anlığında oluşturulan tasarımlardır. Dış dünyanın neden olduğu bu tasarımlar dış dünyayı en az bir ölçüde, olduğu gibi yansıtırlar. Dolayısıyla algı içeriği, fiziksel nesnelere benzer.  (5) İşte deneycilik açısından bilgimizin kaynağı bu algılarımızdır. (3)
  • Gizemci deneyim, estetik deneyim gibi deneyim türleri, deneycinin başvurmayı tercih etmeyeceği bilgi edinme yollarıdır. (6)

Modern Deneycilik

  • Deneycilik, John Locke’ta olduğu şekliye, bilginin mümkün tek kaynağının deneyim olduğunu, deneyimden bağımsız bir bilginin söz konusu olamayacağını, insan zihninin doğuştan üzerinde kendi işaretlerini yazdığı boş bir levha (tabular rasa) olduğunu öne sürer. (1)
  • Bu levha, üzerinde hiçbir yazı bulunmayan, hiçbir tasarıma sahip olmayan beyaz bir kâğıda benzer. (2)
Deneysel Tasarımlar
  • Deneyimden elde edilen izlenimler aracılığıyla daha sonra bellekte birtakım tasarımlar üretilir ve üretilen bu tasarımların çeşitli şekillerde birleştirilmeleri ve işlenmelerinin insanı kompleks düşüncelere götürür.
  • Kısaca zihinde daha önce duyularda bulunmamış olan hiçbir şey bulunmaz. (1)
  • Hatta bazı düşünürlere göre en soyut matematiksel ve mantıksal bilgiler bile deneyle kazanılır. (4)
  • Felsefe dilinde kaynağı deney olan bu tür bilgilere, “deneyden sonra gelen, deneyle elde edilmiş” bilgiler anlamında a posteriori bilgiler demiştik. O halde, Locke’a göre her türlü bilgi a posterioridir. (2)
  • Empirizm için deney akla, algı düşünceye göre daha ilksel ve vazgeçilmezdir. Herhangi bir tecrübe veya deney olmadan bir akılsallıktan, herhangi bir algı durumu olmadan bir soyutlama ya da düşünmeden söz etmek, bu bağlamda insanın soyutlama ve akıl yürütme etkinliğinden başlayarak bir bilgi kuramı oluşturmak beyhude bir çaba olacaktır. (3)
Akıl ve A priori Bilgiler Ne Olacak?
  • Felsefe tarihi boyunca bütün zorunlu doğruların önsel yani a priori olduğu kabul edilegelmiştir. A priori önermelerin varlığın hoşlanmayan deneycilere göre her zorunlu doğru aslında tanım gereği doğrudur, yani uzlaşıma bağlıdır. Bir başka deyişle her zorunlu doğru analitiktir.
  • Bunun sonucu olarak a priori önermelerin hepsi analitik olacağından (diğer yandan usçu filozoflara göre sentetik a priori önermeler de vardır) a priori önermeler artık deneyci görüşlere ters düşmez.
  • Böylelikle deneyler deneyimden bağımsız gibi görünen matematik, mantık gibi bilimlerin doğru önermelerinin dünya hakkında bilgi vermeyen önermeler olduğunu savunmuşlardır. (7)
  • Bu anlayış birer soyutlama ve genelleme olarak düşüncelerimizin varlığını yadsımaz, fakat onların kökenini duyu algılarımızın içeriğini oluşturan deneyimlerimize bağlar.
  • Örneğin Locke ılımlı bir deneycidir; zihni duyumlara indirgemez. Ona göre zihin, deneyden gelen şeyler, deney malzemesi üzerinde çalışır, onları işler. (2)
  • Bu yaklaşım düşünce ve aklın varlığını ya da işlevini reddetmeyip her tür rasyonel bilgiyi duyu ve tecrübeye indirger. (4) Deneycilere göre deneyimden bağımsız gibi görünen her kavram deneyimle edinilen başka kavramlara indirgenebilir. (7)

Deneysel Bilginin Doğruluğunun Denetlenmesi

  • Bilgilerimizin doğruluğunun yegâne ölçütü yine algılarımızdır. Eğer düşünülen ve dile getirilen şeyler algıladığımız gerçekliğe, yani deney dünyamıza uymuyorlarsa doğru değildirler.  (3)
  • Dolayısıyla bilgilerin doğruluğu “uygunluk teorisi”ne göre belirlenir.
  • Bir diğer yandan, bilginin doğruluk değerine dair zorunluluk ve evrensellik iddiası empirist epistemolojinin çerçevesinden bakıldığında sorunlu bir iddiadır, çünkü bu çerçeveden bakıldığında söylenebilecek şey, insan bilgisinin temel olarak empirik, göreli ve tarihsel bir değer taşıdığı ve bu bağlamda a posteriori olduğudur.
  • Böyle empirik açıdan göreli ve tarihsel bir bakış açısı, yalnızca bilginin doğruluğuna değil, ahlaksal iyiliğe ve sanatsal güzelliğe yönelik de mutlak bir perspektiften uzaktır

Deneyci Bilimsel Bilgi

  • Empiristler bilgi modeli olarak doğa bilimlerini, araştırma yöntemi olarak da tümevarımsal akıl yürütme yöntemini esas alırlar (4).
  • Geometri, ideal kendiliklerin, geometrik şekillerin özelliklerini keşfetmek bakımından hiç kuşku yok ki öneli birer bir bilimdi ama dünya hakkında her gün yaptıkları bir dolu keşif sayesinde, daha çok şey söyleyenler matematikçiler değil, fizikçilerdi. (1)

Tasarımcı Gerçeklik

  • İngiliz deneyciliğinin kurucusu Locke’un tasarımcı gerçeklik anlayışı ve ona yönelik eleştirileri dile getirmek de deneyciliği anlamamızı kolaylaştıracaktır. Locke nesneleri birincil ve ikincil nitelikler ayrımıyla ele almıştı.
  • Birincil nitelikler nesnelerin gerçek nitelikleridir. İkincil nitelikler ise görünüştedir. Dolayısıyla kuşkucu uslamlama ikincil niteliklere uygulanabilirken, birincileri etkilememektedir.
  • Algının yanılgıları ve algı içeriğinin değişen durumlara göre sürekli değişimi yalnızca renk, ses, koku, tat ve dokunum için geçerlidir ona göre. Biçim, girilmezlik, devim gibi nitelikler ise bilimsel yöntemlerle nesnel olarak ölçülebilir. Bunlar aynı değişim ve yanılgılara açık değildir.
  • Gerçeklikte ikincil nitelikler diye bir şey yoktur. Renkli ve sesli algılar dünyası bizim dünyandan etkileniş biçimimizden başka bir şey değildir. Dolayısıyla da bütünüyle öznel, yani insan anlığına özgüdür. (5)

Tasarımcı Gerçekliğe Yapılan Eleştiriler

  • Hem Pierre Bayle hem de Leibniz, Locke’un birincil ve ikincil nitelikler arasındaki ayrımı ussal temellere dayandıramadığını ileri sürerler. Berkeley de bu iki eleştiriyi birleştirip kullanır, bir de üçüncü bir eleştiri ekler. (5)
  • Birincil nitelikler de ikincil nitelikler gibi kuşkucu sorgulamaya açıktır Bayle’a göre. Değişen ışığa göre renkler nasıl değişiyorsa, değişik uzaklık ve açılardan biçim ve uzam da değişiyor olarak gözlemlenir. Öyle ise, ikincil niteliklerin öznel oldukları ölçüde birinciler de öznel olmalıdır. (5)
  • Leibniz, ayrımın temeli ikincil niteliklerin algılayan özenin durumlarına bağımlı oluşları ise, bu doğru olmadığından geçerli bir ayrım da yoktur der. Çünkü aynı bal sağlıklı bir adama tatlı, hastaya da acı geliyorsa bu, balı birinden birinin yanlış algıladığını söylememizi engellemez. Buna göre renkleri, ses, koku, tat ve dokunumları düzgülü ve normal durumlarına göre “nesnel” olarak sınıflandırabiliriz. Yani bu ayrıma gerek kalmadan “normal şartlar altında” anlayışıyla nitelikleri nesnel olarak sınıflandırabiliriz. (5)
  • Berkeley’e göre ise bir nesnenin gerçekte örneğin biçimi (birincil nitelik) olup da rengi (ikincil nitelik) olmaması olanaksızdır. Çünkü bunlar birbirlerinden mantıksal olarak ayrılamaz. Herhangi bir renk yayılımını biçimi de olmadan düşünemeyiz bile. (5)
  • Bu eleştirilerden sonra tasarımcı gerçeklik anlayışı 20.yy’a değin etkili bir biçimde savunulamamıştır. Bunun önemli nedenlerinden biri Berkeley’in bir diğer eleştirisidir. Ona göre tasarımcı gerçeklik görüşü ile deneycilik bir tutarsızlık sergiler. Çünkü ne algı içeriğinin dış dünyanın kendisine benzediğini ne de dış dünyadaki nesne ve birincil niteliklerin anlıktaki idelere, yani algı içeriklerine neden olduğu deneysel olarak doğrulanabilir savlar değildir. Bir nesnenin idesini o nesnenin kendisiyle karşılaştırmaya insan anlığı için imkan yoktur. Çünkü insan anlığı nesneye onun algısı ya da idesinden bağımsız olarak ulaşamaz. İnsan çevresine ilişkin bilişi edinmede algısının olanaklarıyla sınırlıdır. Dolayısıyla Locke’un tasarımcı gerçekliğini geçersiz kılan gerekçeler bulunmaktadır. (5)

Deneyciliğe Yapılan Eleştiriler

  • 20.yy ikinci yarısında yayınlanan Willard Van Orman Quine ve Naom Chomsky’nin eserleri sonrasında deneycilik çok kan kaybetmiştir . Fakat felsefe tarihinde deneyciliğe yönelik eleştiriler genelde iki koldan ilerler. (7)
  • İlk eleştiri a priori bilginin varlığını öne sürer. Mantık ve matematik bilgisinin deneyle onanmaya ihtiyacı yoktur itirazı, deneyciler için üstesinden gelmeyi tam olarak hiç beceremedikleri bir zorluktur. Deneyciler (Hume) buna mantık ve matematiksel önermeler olan analitik önermelerin dünya hakkında bilgi vermediğini öne sürmüştü demiştik. Quine’nin “Deneyciliğin İki Dogması” adlı makalesinde analitik ve sentetik önermeler ayrımına yaptığı itirazlar sonucunda bu anlayış oldukça yıpranmıştır. (7)
  • İkinci eleştiri ise içerdendir. Buna göre örneğin deneyden gelen “ideal koşullarda tüm cisimler aynı hızla yere düşer” önermesinde bazı deneyim dışı ilkelere veya kurallara başvurduğumuz gözden kaçmaktadır. Buradaki “ideal koşullar” denilen koşulların bilgisinin ne tür bir deneyimle elde edildiği belli değildir. İkincisi, deneyimlenen sonlu örnekten bütün cisimler için bir sonuç çıkarmak tümevarım ilkesine başvurmadan mümkün değildir. Tümevarım ilkesinin deneyimle temellendirilebileceği de savunulamaz çünkü bu “tümevarım her zaman işe yarar” gibi bir öncül gerektirir ve tümevarımın hep işe yaradığını söyleyebilmek için yine tümevarım yapmak gerekir. (7)
KAYNAKLAR

1- Felsefeye Giriş - Ahmet Cevizci
2- Felsefeye Giriş - Ahmet Arslan
3- Bilgi Felsefesi - Enver Orman
4- Felsefeye Giriş - Lokman Çilingir
5- Düşünceler ve Gerekçeler – Arda Denkel
6- Felsefe Sözlüğü – Abdülbaki Güçlü, Erkan Uzun

Etiketler:.

Rate it
Önceki bölüm

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Bir Yorum Yazın

Mail adresiniz burada gösterilmeyecektir. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.