play_arrow

Bilgi Felsefesi

Bilgi Felsefesi : Alman İdealizminde Bilgi – Schelling

Bilal A. Nisan 14, 2022 1238 5


Background
share close

İdealizm, felsefenin ruhudur; realizm onun bedenidir; yalnızca ikisi birlikte canlı bir bütün oluşturabilir

SCHELLING

SCHELLING

  • Friedrich Schelling, (d. 27 Ocak 1775 – ö. 20 Ağustos 1854) Alman İdealist düşünür. (5)
  • Fichte ikinci döneminde romantizm etkisinde kalmasına karşın o büsbütün romantik anlayışın içinde kalmıştır. Schelling romantizmin filozofudur. (1)
  • Romantizm, en genel anlamda tutkuların, dürtülerin eve duyguların yüceltilerek yaşanması tutumu; dünyaya duygulara ağırlık vererek bakma yaklaşımı diye tanımlanabilir (4) Bir ölçüde sanayi devrimi ve aydınlanma çağının sosyal ve siyasal düzenine, doğanın bilimsel rasyonalizasyonuna ve klasisizme tepki olarak doğan, doğaya ve duygulara verdiği önemle bilinen bir akımdır. (5)
  • Schelling felsefesinin gelişmesi beş dönemde gerçekleşir. Düşünceleri değiştikçe onları reddetmekten çekinmeyen ve sürekli yaratıcı bir dönüşüm içinde olan Schelling’in bir sistemi de olmamıştır bu yüzden. (1)

Bilim ve Felsefe Tanımları

  • Fichte gibi bilim ve felsefenin aydınlanma çağından farklı tanımları olduğunu düşünür. Fizik, spekülatif ve deneysel olarak ikiye ayrılır. Bilim spekülatif fizik, doğa felsefesidir. Gerçek bilim bu doğa felsefesidir. (3)
  • Spekülatif fizik, yaratıcı doğa ve onun dinamik görünüşleri ile ilgilidir. Doğa felsefesi kurucu ve yapıcıdır. Filozof, doğanın anlamını sorar, doğanın özünü yakalamaya çalışıp onu felsefi bir dille doğru şekilde anlatır. (3)
  • Deneysel fiziği, spekülatif fiziğin karşısına koyar. Ona göre deneysel fizik (ampirik, görüngü bilim) doğayı mekanik bir araştırma yaptığından, doğayı sadece yüzeyiyle ilgilenip onun ölü yönünü inceler. Gerçek bilim spekülatif fiziktir. (3)

Doğa Felsefesi

  • Schelling bütün doğayı teleolojik bir yapı olarak anlar. Spinoza’dan yaratıcı doğa kavramını alır.  Ona göre, bütün doğa bilinçsiz bir zekanın yaratmasıdır; bu yaratıcı zekanın kendisi de gelişir ve gelişirken her birinde doğanın türlü yaratmalarının şekil kazandıkları çeşitli basamaklardan geçer. Bu sürecin en yüksek basamağı, yani en son durağı bilinçli bir zekâ taşıyan insandır. (1)
  • Ona göre doğada boydan boya bir organizasyon bulmaktayız. Doğa plansız, darmadağınık bir varlık olmayıp her yanı derli topludur, sıkı bir düzene göre organize olmuştur (örgenleşmiştir).
  • Bu örgenleşim yaratıcı bir ilke olmadan ne düşünülebilir ne de var olabilir. Erekli yaratmaları ortaya koyabilmesi için de bu ilkenin kör, maddi bir ilke değil, manevi nitelikte bir ilke olması gerekir.
  • Yani ortada yaratıcı bir akıl, bilinç var ancak bu evren içinde yalnız “ben”de, insan zekasında bilinci buluyoruz; bundan dolayı doğayı yaratıp oluşturan zekâ (tin, Geist) bilinçsiz bir zekâ olacaktır. (1)
  • Doğa bir görüngüdür. Onun arkasında bir gerçek gizlidir ve o güç cansız değildir. Bu gizli ve canlı gerçek, yaratıcı, etkin, üreticidir ama bilinçsiz bir güçtür ve yaratım bilinçsiz olarak yapılır. Bütün doğa, bilinçsiz bir zekanın yaratımıdır. Bu yaratıcı zekâ kendisi de gelişi ve insanda kendi bilincine ulaşır. Bilinç taşıyan insan doğanın arkasındaki bilinçsiz zekanın, tinin farkına varan tek üyesidir. (1)
  • Fichte’de doğayı (ben-olmayanı), “ben” koyup yaratıyordu. Oysa Schelling şimdi bu yaratıcılığı, “ben”in dışına çıkarmakta, objektif, nesnel doğanın kendisine aktarmaktadır; doğayı yaratan manevi ilke artık “ben” değil, “ben”in dışında olan bir şeydir. (1)
  • Fichte “ben”in derinliklerine inmeye, tek tek “ben”lerin arkasındaki “mutlak ben”e varmaya çalışırken, Schelling, tersine olarak, dışarıya doğru uzanarak objelerin dünyasına, doğaya ulaşır. Schelling’in böylece vardığı doğa da Fichte’nin “ben”i gibi salt etkinliktir ama artık bu, öznenin dışındaki bir etkinliktir, bir istençtir. Bu felsefeye nesnel idealizm demek bu yüzden daha doğrudur. (1)
  • Schelling için doğa tinin kendini gerçekleştirme zeminidir. Doğa görülür tindir. Tin görülmez doğadır. Doğa tinin uykusudur. İnsanın bilgisi bu anlamda doğanın kendisine dair bilgisidir. Doğada uyuklayan, bilinçsiz bir dışsallık formunda varolan akılsal ve ideal yapı insanın varlığıyla bilinçli bir akılsallık ve idealizme dönüşür. Schellling’de tinsellik akılsal ve ideal olana işaret eder. İnsanın doğada hüküm süren akılsal yasallık ve işleyişin bilincine varması, aynı zamanda insanın bilgilenme ya da bilgi edinme sürecidir. Bu bağlamda Schelling’in nesnel idealizmi açısından doğadaki nesnelliğin bilinçsiz bir ideal ve ussal yapısı olduğunu varsaymadan, düşünmenin, bilimsel bir araştırma ve deneyimde bulunmanın bir anlamı yoktur. Akılsal bir yapı ve öz taşımayan bir şeyi aklımızla kavramaya çalışmak, beyhude ve yararsız bir çaba olacaktır. Akılsal ve ideal varoluş hem öznellik ve hem de nesnellik bağlamında söz konusudur. (2)

Özdeşlik Felsefesi

  • Schelling felsefesinin gelişmesindeki evrelerinden biri “identite felsefesi” (özdeşlik felsefesi) adını taşır. “İdentite” demek, iki ayrı şeyin özce bir olmaları, özdeş olmaları demektir. İşte bu özdeşlik düşüncesi, Schelling’in doğa felsefesinin metafizik temelidir: Doğa ile tin (Geist) identik’tirler; bizdeki tin ile dışımızdaki doğa özce birdirler; bizim dışımızda aynı bir tin, içimizde de aynı bir doğa etkimektedir. Bu “birlik” ve özdeşlik düşüncesi Schelling bütün doğa ilkesine de uygular. Burada organik ve inorganik varlık arasında artık öz ayrılığı yoktur. Bundan dolayı inorganik varlıkları mekanist teori ile açıklayamayız; hele organizmalar için bu teorinin sözü bile edilemez.(1)
  • En kaba fiziki varlıkta bir hayat gizlidir; bütün doğa baştan aşağı, hiçbir ayrısı olmadan canlı bir organizmadır, bir organizasyondur. Doğadaki bu birlikten çokluğun, çok farklı şeylerin oluşması da birlik öğesinin tam olan “bölünme” öğesinden kaynaklanmaktadır. Ancak doğa bir “birlik” olduğundan, karşı öğe olan bölünme de yine doğanın kendisinden çıkmıştır. Bu karşı-öğe, yaratıcılığın hemen başlangıcında doğanın kendinden ikiye bölünmesi ile ortaya çıkmış, bu ikilik bundan böyle evreni şekillendiren bir ilke olmuştur. Doğanın neresine baksak, hep karşıt kuvvetlerin ikiliğini (düalizm), kutuplu oluşu buluruz. Doğada her şey, bu gibi kuvvetler arasındaki gerginlikten, karşıt kuvvetlerin birlikte çalışıp aralarında bir dengeye varmalarından meydana gelir.(1)
  • Fichte’ye göre, nerede bir çatışma, bir çelişme varsa giderilmesi gerekiyordu; “ben” bu çalışmalar karşısında kalınca, onları bir sentez içinde birleştirip eritiyordu. Schelling bu düşünceyi almış doğanın gelişmesinde diyalektik yasası haline getirmiştir. Doğanın gelişmesi de tamamlanmış bitmiş bir şey değil, hep daha yüksek olanı ortaya koymayı hedefleyen, boyuna artan ve ilerleyen bir ayrımlaşmadır.(1)
  • Burada mutlak özdeşliğin her türden akıl yürütme sürecini aştığını, tüm ayrımların kendisinde yittiği bir özdeşliğe işaret ettiğini söyleyebiliriz. Schelling mutlak özdeşliği bir nevi, Parmenides’in ayrımsız ve kendi kendisine özdeş varlığı ve Plotinos’un varolan tüm ayrımları ve aklı aşan Bir’idir. Nasıl ki Parmenides ve Plotinos’da mistik öğeler ve dinsel tonlama söz konusu ise, Schelling’te de mistik öğelerle bezeli bir dinsellik alanı sistemin zirvesinde bulunur. (2)
  • Bunun için doğanın bilmecesi “içinde hayatın nasıl ortaya çıkmış olduğu” değil de, “hayatın görünüşte cansız sayılan bir takım basamaklardan geçerek sonunda bitki ve hayvanda nasıl görünür hale geldiğidir”. Bunun gibi, tinin bilmecesi de onun hayvandan nasıl uyandığı olmayı, canlı ve cansız bütün doğayı adeta uyuklama halinde geçerek sonunda insanda bilincine ulaşması ve insandan önce yaratmış olduğu varlığı, kendisine yabancı bir şey diye şaşarak bakmasıdır. (1)
  • Doğadaki tin (Geist) bilinçten yoksundur; gerçi yaratır ama düşünmez ve onun bütün yaratmaları, bütün aştığı basamaklar hep kendi bilincine doğru bir yaklaşma, bu yolda geride bıraktığı uğraklardır. Her şeyi oluşturan bu bilinçsiz zekâ, sonunda insanda bilincine vararak kendisini bulur. İnsan evren dediğimiz büyük organizma için küçücük bir toz tanesidir ama bu organizmanın tacıdır, zincirin son halkasıdır. Öteki tüm şeyler insan yüzünden vardırlar ve ancak insan sayesinde anlam kazanırlar. Doğa dünyasını bir boydan öbür boya geçen bu yaratıcı tin (geist), bu dünyadaki varlıkları birbirine bağlayan bu evrensel “bağ” kavranırsa, “mutlak” da kavranmış olur. Ancak ne bayağı görüşle de bilimin görüşü ile bu bağ kavranamaz çünkü bunların ikisi de donmuş, artık bağlanmış olan objeye saplanıp kalırlar. Mutlak’ı ancak bir entelektüel görü ile, kendimizi o bağın yaratıcı üretmesi içine yerleştirerek onu bize doğrudan doğruya kavratan bir görüş ile biliriz.(1)

Schelling için Estetik

  • Fichte bilinçte teorik ve pratik diye yön ayırmıştı. Schelling bunlara bir üçüncüsünü ekler: estetik bilinç. … Doğadaki yaratıcı etkinlik ne bilgiye ne de eyleme karşılıktır, olsa olsa sanatçının yaratmasına karşılıktır çünkü doğa objelerin reel dünyasını oluşturur, sanat ideel bir dünya yaratır. Doğa yalnız bir organizma değil bir sanat eseridir, yaratıcı tinin bilinçsiz bir şiiridir. Öte yandan sanat yapıtı da küçük ölçüde bir kozmostur; doğayı yaratan aynı tinin kendisini bir açmasıdır, yalnız bilinçli bir yaratmasıdır. Onun için ancak sanat bilincinde varlığın özüne varılabilir; sanatçı ve filozof asıl gerçeği yeniden bilen, yeniden yaratan kimselerdir.(1)
  • Fitche’nin felsefesinde partik felsefe ağırlık merkezi iki çünkü “ben”in temel-niteliği eylemdi. Oysa Schelling’te “ben”in en yüksek basamağı etik değil, estetiktir; onun öğretisinde sanatçının yaratması, teorik ve pratik davranışların üstünde bunları birleştiren bir sentez olarak yükselir. Bu yaratmada doğa ile bilinç arasındaki ayrım ortadan kalkar. İnsanın eylemi ya zorunlulukla ya da özgürlükle olabilir; zorunluluğa bağlı kaldığında insan özgür değildir, özgür olarak eylendiğinde eylemi zorunlu ve yasalı değildir. Sanat bu ikisini de birleştirir: Sanatta zorunluluk ile özgürlük, bilinçli çalışma ile bilinçsiz davranış bir arada bulunulurlar; sanatta “ben” kendisini bunların ikisinin de özdeşliği olarak kavrar.(1)
  • Sanatçının yaratımı onun kaderidir. O özleri kavrayarak sanatında doğanın da üstüne çıkarak, doğanın hiçbir zaman olamadığı bir şeydir; ideaların gerek tasviridir. Böylelikle estetik, Schelling’in felsefesinin en yüksek ve son basamağıdır. Filozofların aradığı gerçeğin asılları sanatla elde edilmiştir. (3)

Mitoloji ve Vahiy Felsefesi

  • Öğretisinin bir mitoloji ve din felsefesi niteliğini kazandığı son döneminde Schelling, çeşitli dinlerdeki mitosların insanlığı nasıl yavaş yavaş “son şeylerin” bilgisine ulaştırdıklarını göstermeye çalışır. Felsefenin kavram şeklinde dile getirdiğini dinlerin mitosları öteden beri sezerek mecazlar ve simgeler ile anlatmışlardır. Burada insanlığın düşünmesi ve inanması, tıpkı doğa ve tarihteki bilinçsiz bir zekanın yaratması gibi bilinçsiz olarak bir felsefe yapmaktır. Din bu son doğrulara bilinçsiz bir sezi ile, felsefe ise bilinçli bir düşünme ile varmaktadır.(1)
KAYNAKLAR:
1 - Felsefe Tarihi - Macit Gökberk
2 - Bilgi Felsefesi - Enver Orman
3 - Ders Notları
4 - Felsefe Sözlüğü
5 - Wikipedia

Etiketler:.

Rate it
Önceki bölüm

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Bir Yorum Yazın

Mail adresiniz burada gösterilmeyecektir. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.