play_arrow

Bilgi Felsefesi

Bilgi Felsefesi : Aristoteles’te Bilgi ve Mantık

Bilal A. Ocak 26, 2021 382 5


Background
share close

Giriş

  • Sokrates’e göre erdeme, dolayısıyla mutluluğa bilgi yolu ile varılabilirdi. Bu anlayış, Sokratesçi çığırlarda bilginin ne olduğunu araştırmaya yol açmıştı. Platon idea öğretisine bu anlayış çerçevesinde varmıştı: Erdeme götüren bilgi, ideaların bilgisidir. Gerek Sokrates’in gerekse de Platon’un bilgiyi sağlam bir temele bağlamak istemlerinin temeli de sofistlere karşı gerçek bilgiyi ve bilimi ortaya koymaktı. Aynı sorun Aristoteles felsefesi için de çıkış noktasıdır ve bu sorunu sistematik olarak işlemesi Aristoteles’i mantığın kurucusu yapmıştır. (4)
  • Aristoteles Platon’un bir öğrencisidir ve büyük ustasına çok şey borçludur. Felsefeyle uğraşan herkes zorunlu olarak Platon’un ele aldığı problemlerle uğraşır ve bu bağlamda biraz Platoncudur. Aristoteles’in felsefeciliği hocasına göre daha ılımlı ve ölçülü bir tarzda işler. Doğrusu ölçüp biçmek, her adımını bütünsel bir bakışın öngördüğü çerçeve içinde atmak, aşırı ve radikal tonlamalardan kaçınmak, Platon’un bu deha öğrencisinin bütün yapıtlarına sinmiştir. (1)
  • Aristotelesçi epistemolojinin temel savları onun mantık, metafizik ve ruh öğretisinden hareketle anlaşılabilir. Aristoteles mantık ile bilimlerin nasıl araştırılması gerektiğine yönelik gerekli yöntem ve araçları sunar, metafiziğinde Platoncu İdealizmin duyulur ve düşünülür, form ve madde arasındaki keskin dualizminin yol açtığı ontolojik ve epistemolojik sorunları aşmaya çalışır, ruh öğretisinde ise, ruhun bedenle dolayımı bağlamında edilgin ve etkin akıl arasında ayrım yapar. (1)

Mantık Nedir?

  • Aristoteles’e göre kendisinden önceki dönemde araştırılmaya başlanan doğa, insan ve metafizik bilimlerin araştırmasına başlamadan önce bilimin ne olduğu ve yapısı üzerine bir araştırma yapılmalı, bilimsel düşüncenin formaları ve kanunları üzerine bir öğreti ortaya konmalıdır. (4)
  • Bu araştırmanın ön adımı olarak Aristoteles tarafından bilimler teorik, pratik ve prodüktif bilimler olarak sınıflandırılır. (Bkz: Aristotelesçilik) Teorik bilimler matematik, fizik, teoloji ve metafizik; pratik bilimler ahlak ve politika; prodüktif bilimler de nihayetinde bir şeylerin (şey, ürün, eşya) elde edildiği, zanaatları kapsayan bilimlerdir.(3)
  • Bu sınıflandırmaya göre mantık teorik bilimler arasında yer alması gerekirken böyle değildir çünkü Aristoteles’e göre mantık bir bilim değildir. Mantık, herkesin herhangi bir bilimle uğraşmaya başlamasından önce kazanması gereken genel kültürün bir parçasıdır. (3) Afrodisyas’lı Aleksandros’un kullandığını görüyoruz. (2) Daha öncesinde logica, mantıktan çok diyalektik anlamında kullanılmıştır. (3)
  • Mantık bütün bilimler için bir hazırlanmadır. Bundan ötürü Aristoteles’in okulunda, mantık hep bilimsel çalışmanın bir aleti (organon) diye anlaşılmıştır. (4) Mantık, bu sınıflandırma ile ortaya konan bilimler için bir yöntem olacaktır. Dolayısıyla Aristoteles’in bilimler araştırması ve mantık ilkeleri, bilimler için bir yöntem araştırmasının sonucudur.
  • Yine mantık birtakım ilkelere uygun olarak yürütülmesi gereken bir faaliyettir ve bu ilke ve kuralların bilgisi, onlara uygun olarak düşünmenin gerçekleştirilmesi özel bir sanatın konusunu teşkil eder. Bundan dolayı mantık bir bilim olmamakla birlikte bir sanattır. İslam dünyasında da “mantık sanatı” diye bahsedilir mantıktan. (2)

Doğru Düşünme ile Doğruluk Arasındaki Fark

  • Bilgi kuşkusuz ki bir yönüyle algısal gerçeklikle ilgilidir ve algısal gerçeklik tarafından içeriği doğrulanmalıdır. Dile getirdiğimiz önermelerin içeriğinin nesnel bir karşılığı varsa bir doğruluk değeri vardır. Şu an dışarıda kar yağdığını dile getiriyorsam ve şu an gerçekten de dışarıda kar yağıyorsa söylediğim şey içeriği açısından bir gerçeklik değeri taşır. (1)
  • Fakat bilginin ve bilgilerimizi dile getirdiğimiz önermelerin yalnızca bir gerçeklik değeri ve buna bağlı olarak içeriksel doğruluğu yoktur. Ayrıca bir düşünsel değeri veya diğer bir dile getirişle biçimsel doğruluğu da söz konusudur. Düşünsel doğruluk düşünceler arasındaki tutarlılık ve uyumluluk olarak anlaşılabilir.

Aristoteles Mantığı

  • Platon gibi Aristoteles için de gerçek varlık tümeldir ve tümelin bilgisi de “kavram”dır. Buraya kadar tam bir Platoncu olan Aristoteles, bundan sonra hocasından ayrılır. Ona göre Platon, idealarla fenomenler, tümel ile tekil arasında inandırıcı bir bağlantı kuramamıştır. İdea öğretisi öz ile görünüşü, varlık ile oluşu birbirinden koparıp ayırmıştır. Aristoteles’e göre ise idealar, tek tek nesnelerin özüdür; bunların varlıkların, var oluşlarının nedenidir, bunun böyle olduğunu göstermek de felsefenin ana ödevidir. Platon’da iki ayrı dünya vardı; idealar dünyası ve duyu dünyası. Aristoteles için ise idealar duyu dünyasının içindedir. (4)
  • Bu anlayış da mantığın karşısına ilk planda şu ödevi çıkarmaktadır: Tümel ile tekil arasındaki doğru ilgiyi bilmek. Sokrates’in “doğru bilgiye kavramla varılır” ilkesi Aristoteles için de esastır. İdea, tümel gerçek varlıktır ve oluşun nedenidir; dolayısıyla algılanan tek tek şeyler tümel ile, tümele dayanarak kavranmalı veya açıklanmalıdır. Bilimin yapacağı iş, kavram olarak bilinmiş olan tümelden tekilin nasıl sonuç olarak çıktığını göstermesidir. Aristoteles için tümeli bilmek başlı başına bir amaç değildir, ancak tekili anlamak için bir araçtır. Tümele dayanarak tekili kavrayınca bilgi de tamamlanmış olur çünkü bilimin asıl amacı tekili kavramaktır. (4)

Kategoriler

  • Aristoteles’e göre ancak bir önerme doğru ya da yanlıştır, dolayısıyla bilgi ancak önermelerle kurulur. Bir önermeden hep iki şey vardır: önerme ya iki kavramın birleştirilmesi ve ayırt edilmesidir ya da bir deyidir (kategoridir). Buradan Aristoteles kategoriler öğretisine varılmıştır. (4)
  • Bir yargıda (önermede) temel olarak özne ile yüklem olması zorunludur; yani kendisi için bir deyide bulunulan şey ile bu deyi. Kendisi için bir şey denilen daima bir nesnedir, bir nesnedir, bir tözdür, tek bir şeydir. Ancak tek tek şeyler yargımızın konusu olabilir ve bu şeylere yüklenebilecek özellikler de kategoriler olarak adlandırılır. (4)
  • Kategoriler, önermelerin kendilerinden meydana geldikleri en basit unsurlardır. Kategorilere mantıksal açıdan bakıldığına bunlar “kavram”, ontolojik açıdan bakıldığında da “varlık tarzları” olarak görür ve varlığın en genel görüntüleri ve belirlenimleridir. (2)
  • Kategoriler düşünmenin formlardır, düşüncenin sözlerle dile getirilmiş biçimleridir. Aristoteles için söz, düşünülenin bir simgesi, bir işaretidir. Ama kategoriler, düşüncenin formları olarak, aynı zamanda varlığın da formlarıdır çünkü nasıl sözler düşüncenin işaretleri ise düşünceler de var olanın yansılarıdır, benzerlidir; çünkü düşüncenin doğru olması demek, var olana uygun olması demektir. (4)
  • Doğru ile varlığın bir ve aynı oldukları düşüncesi, Platon’un da Aristoteles’in de bilgi teorilerinin temelidir. Platon ‘da gerçek varlık idealardır, doğru da ideaları doğru olarak kavramaktır. (4)

On Kategori

  • Aristotelesçi mantık açısından bilgilerimizin içeriğini oluşturan ontolojik gerçeklik on kategori bağlamında düşünülebilir; töz, nitelik, nicelik, görelik, yer, zaman, durum, iyelik, etki, edilgi. (1)
  • Töz kendi belirlenimlerinin, kendi niteliklerinin taşıyıcı öznesidir. Ayrıca kendi ilineklerine, yani zorunlu olmayan niteliklerine göre tözdürler. Tüm bireysel tözler aynı zamanda kendi varlıkları açısından zorunlu türe özgü biçimlere iyedirler ve böylece vardırlar. (1)
  • Aristoteles’in Organon’da ele aldığı diğer kategorileri bu bireysel insan bağlamında şöyle sıralayabiliriz; o beyaz tenli biridir (nitelik), iki metre boyundadır (nicelik), arkadaşına göre uzundur (görelik, ilişki), şu anda evdedir (yer), akşam dışarı çıkacak (zaman), şu an oturuyor (durum), elinde bir bıçak var (iyelik), soğanları kesiyor (etki), gözleri yaşarıyor (edilgi). Tüm bu kategoriler bilgi felsefesi bağlamında ne anlama gelmektedir? Onlar herhangi bir bireysel tözü bilmemize, bilgimizin asıl zeminini oluşturan evrensel form ya da biçimler altında sınıflamamıza elveren, genel çerçeveler ya da kategorilerdir. (1)
  • Buna göre yargıda varlığın örneği çıkarılır, dolayısıyla da yargının formları aynı zamanda varlığın da biçimleridir. Bu kategoriler hep bir tözün belirlenimleri olduğu için gerçeğin, varlığın asıl özü de tözdür ya da tözlerine bir toplamıdır. Kendileri için bir şeyler denen tözler de hep tek tek varlıklardır, tekil olanlardır. Tümel ise mutlak olan, son olan konu değildir, sadece tek tek varlıklar için denen bir yüklemdir.
  • Bu anlayış Platon ile Aristoteles’i birbirinden ayıran başlıca noktalardan biridir: Platon için tümel (idea) bilginin amacıdır. Tümel son konudur, doğru olan yargı da tümel üzerindeki yargıdır; tekil doğruluğu ancak tümelden pay aldığı ölçüdedir. Aristoteles’te ise tersine tekil tümel aracılığıyla bilinir. Platon’da asıl gerçek, idealar dünyasıdır; tek tek varlıklar bu gerçek dünyanın yansılarıdır, bu yansılar da idealar dünyasını bilmeye yol açar. Aristoteles’e göre ise asıl gerçek tek tek nesnelerin dünyasıdır, bunlarda da tümeli, özü bir soyutlama ile ayırırız, bunu varlıkların nitelik ve davranışlarını açıklamak için yaparız.

Kıyas veya Tasım

  • Aristoteles’e göre bilimin başlıca ödevi, özel görünüşlerin genel nedenlerden nasıl mantıki bir zorunlulukla çıktığını göstermektir. (4) Aristoteles buna kıyas mantığı diyecektir. Kıyas mantığı bir tür çıkarım ve tümdengelim mantığıdır. Biri büyük ve biri küçük iki öncül önermeden hareketle bir sonuç önermesine varmak kıyas mantığının özünü oluşturur. (1)
  • Kıyas öyle bir akıl yürütmedir ki, onda bazı şeyler ortaya konulduğunda onlardan başka bir şey, herhangi başka bir şeye ihtiyaç olmaksızın, sırf bu şeylerden ötürü zorunlu olarak ortaya çıkar.(2)

Tümdengelim Önermeler

  • Çok bilinen bir örnekle dile getirirsek; bütün insanlar ölümlüdür, Sokrates bir insandır, o halde Sokrates ölümlüdür. Biçimsel, yani mantıksal doğruluk açısından ilki tümel olan ilk iki önermeden hareketle üçüncü önermenin ileri sürülmesi zorunlu olarak doğru olacaktır. Fakat dile getirdiğimiz üzere bu yalnızca biçimsel bir doğruluk olacaktır. (1)
  • İlk iki önermenin gerçekliğe uygunluk anlamında içeriksel doğruluğunu bu tümdengelimsel ya da kıyas mantığın sınırları içinde kalarak temellendiremeyiz. Bu nedenle Aristoteles kendilerinden çıkarım yaptığımız tümel önermelere varmamızı sağlayan tümevarımsal usavurmalardan da söz eder. (1)

Tümevarım Önermeler

  • Tümevarım bireysel gerçekliklerden hareketle oluşturduğumuz tikel önermelerden tümel ya da evrensel önermelere ulaşmamızı ifade eder. Örneğin, gördüğümüz birçok karganın siyah olmasından hareketle bütün kargaların siyah olduğunu dile getiren bir tümel önermeye varmamız, düşünce açısından basit bir tümevarım örneği olarak görülebilir. (1)
  • Fakat Aristoteles açısından bu noktada asıl önemli olan, düşünce açısından gerçek ve zorunlu bir çıkarım sürecine elveren tümdengelimin ilk öncüllerinin, içerik açısından herhangi bir empirik kanıtlamayı gereksiz kılacak bir açıklığa ve kendiliğinden anlaşılırlığa sahip olmalarıdır. Bu bağlamda Aristotelesçi mantık için kendiliğinden açık bazı öncül ya da ilkeler söz konusudur. (1)

Varlığın Kanıtlanamaz İlkeleri

  • Örneğin, onun mantığı açısından çelişmezlik ilkesi hem ontolojik düzlemde ve hem de epistemolojik düzlemde vazgeçilmez bir hareket noktasıdır. Çelişmezlik ilkesinin ontolojik, yani varlık bilimsel formülasyonu şöyle ifade edilebilir: aynı şeyin aynı bağlantılar içinde aynı durumda olması ve olmaması olanaklı değildir. Aynı ilkenin mantıksal ve epistemolojik formülasyonu ise şöyle dile getirilebilir: birbiriyle çelişik iki yargının ikisi birden aynı zamanda doğru olamaz. Biri doğruysa öteki yanlıştır.
  • Aristoteles’in mantığı kendi içinde kapalı bir sistemdir. Bu bakımdan, kendisinden önceki Yunan felsefesi ölçüsünde yeni bir şeydir. Burada, soyut düşüncenin çok yüksek bir aşamasıyla karşı karşıyayız. Bu soyut kavramlar kurma yeteneğini, Aristoteles bilginin her alanında göstermiştir. Kurduğu kavramların sağlam, açık ve tutarlı olmaları yüzünden Aristoteles, iki bin yıl boyunca felsefenin büyük ustası sayılmıştır. Kendisi aynı zamanda bilim dilinin de yaratıcısıdır; bugünkü bilimsel kavramlarımızın, terimlerimizin birçoğu onun formüllerinden çıkmıştır. (4)
  • Mantık düşünmeyi incelerken bu arada var olanı da incelemiş olur çünkü düşüne varlığı da yansıtır. Ama varlığın asıl yapısını ve iç bağlantısını ancak var olanların özüne ve nedenlerine yönelmiş metafizik ile kavrarız. (4)

Metafizik

  • Platon’un varlık dünyası ve oluş dünyası, bilgi dünyası ve sanı dünyası arasında kurguladığı keskin ve metaforlarla yüklü ikicilik (dualizm), Aristoteles’in görünür dünya için öngördüğü form ve madde birlikteliğiyle aşılmaya çalışılır. (1)
  • Platoncu İdealizm bağlamında varlığı akılsal yönden meşru ve zorunlu olmayan algı dünyasını, felsefi olarak temellendirmek sorunlu görünmektedir. Algı dünyasına bir yanılsamalar ve sanılar dünyası demek, sorunu gerçek anlamda çözmemektedir. Tüm bu epistemolojik ve ontolojik sorunları aşmak için Aristoteles, hocası Platon’un idealizmini ılımlılaştıran hiyerarşik bir varlık ve bilgi yapısı önerir. (1)
  • Sistemin en tepesinde Tanrı vardır. Kendi kendisini düşünen düşünce olarak Tanrı, tüm evrensel varoluşun ereksel nedeni olan maddesiz formdur. Maddesiz form ya da arı düşünce olarak Tanrı, tüm bireysel ve ilineksel belirlenimlerden arındırılmış olduğu için oluş ve değişime tabi değildir. Tanrı ideal varlığıyla tüm evrensel varoluşun kendisine yöneldiği mutlak ereksel neden ya da sebebidir. Varlık hiyerarşisinin en altında ise aslında gerçek anlamda bir varlık içermeyen ve tümüyle potansiyel (gizil) olduğu varsayılan madde (hyle) bulunur. Bu en altta bulunan biçimsiz madde, hiçbir şey biçimsiz olarak varolamayacağı ve bilinemeyeceği için, gerçek bir belirlenim değil, yalnızca bir varsayımdır.(1)
  • Tanrı nasıl ki kendi kendisini düşünen ideal varlık olarak mutlak bilgelik ise, gizil madde de tüm biçim ve bilinç durumlarının yittiği bir ayrımsızlık varsayımıdır. Mutlak biçim olarak Tanrıyla biçimsiz madde arasındaki tüm diğer varlıklar biçim ve maddenin bileşimleri olarak hem duyulur ve hem de düşünülür bir yön taşırlar ve onların bilinmesi bu iki zihinsel yetinin kendisini gerektirir. Bu bağlamda Aristoteles empirik gerçekliğin bilinmesi için hem algıyı ve hem de düşüncenin soyutlama yetisini gerekli görür. (1)

Ruh Öğretisi (Psikoloji)

  • Aristoteles’e göre ruh, yaşama gücü ve yetisi olan bir bedenin entelekheiasıdır. Entelekheia biçimsel ya da ereksel neden olarak anlaşılabilir. Nasıl ki Tanrı tüm evrenin biçimsel ve ereksel nedeni, hareket ettiricisiyse, ruh da bedenin ereksel nedenidir. Ruh organik doğanın yaşam ilkesidir. (1)

Ruh Tipleri

  • Değişik ruh tipleri ve çeşitli ruhsal yetiler, ontolojik ve epistemolojik bağlamda bir hiyerarşi oluştururlar.
  • Hiyerarşinin en altında bitkisel ruh ya da yaşam vardır. Besinleri özümseme ve üreme bitkilerin temel etkinlikleridir.
  • Organik bütünlük çerçevesinde ereksel bir nitelik taşıyan bu söz konusu etkinlikler, ruhsal açıdan bir üst basamakta bulunan hayvanlarda daha gelişmiş ve karmaşık bir form ve yapı içerisinde ortaya çıkarlar. Hayvanlar bitkilerden farklı olarak duyumsama yetisine sahiptirler ve bedenlerini hareket ettirebilir ve böylece bulundukları yeri değiştirebilirler.
  • Duyumsama ve hareket edebilme yetisi hayvanları çevreleriyle daha aktif bir ilişki içine sokar. Güvenlik, beslenme ve üreme etkinliklerini bu yetileri çerçevesinde çözerler. Hayvanların duyusal algı ve mekânsal hareketine ek olarak, içgüdü tarzında istekleri ve belli bir düzeyde gelişmiş bir bellekleri de vardır. Aristoteles’in ruhsal biçimler heyararşisinin bir üst aşamasında insan ruhu bulunur, çünkü insan ruhu diğer hayvanlardan farklı olarak akıl (nous) yetisine sahiptir. (1)

Etkin ve Edilgin Akıl

  • Akıl insanı hayvansal varoluşunun çok ötelerine taşıyabilir, çünkü insanın ruhsal yetileri arasında yalnızca akıl hem ontolojik ve hem epistemolojik bir düzlemde tanrısal bir karakter taşır. (1)
  • Aristoteles için akıl, ruhun tüm yetileri içinde bedenden bağımsız bir varlığa ve bilgi değerine sahip tek yetidir. Bireysel ruh bedenle ortaya çıkıp yok olduğu için ölümlüdür, fakat insan aklıyla bu bireysel ve hayvansal varoluşun üzerine yükselir ve öncesiz sonrasız evrensel 122 biçimlerin ayrımına varabilir. Akıl etkin bir güç ve yetenek olarak, insan ruhunun bütününe ve bedene hükmeder. (1)
  • Bu güç ve egemenlik için akıl, insan bedeninde potansiyel ya da maddi bir zemine, üzerine evrensel biçimleri basabileceği bir tabula rasaya ihtiyaç duyar. Bu bağlamda Aristoteles’e göre, insan aklı eğer aktif olarak düşünüyorsa etkin akıl, fakat etkin (bilfiil) değil de bilkuvve (gizil -potansiyel) durumdaysa edilgin akıl ya da zekâ olarak adlandırılır. (1)
  • Tanrı saf biçim olarak tüm maddi varoluş sürecinden arındırılmış olduğu için, gizil (potansiyel) hiçbir belirlenime sahip değildir. Tanrı öncesiz sonrasız etkin akıldır. İnsan epistemolojik bağlamda Tanrıya göre ara bir konumdadır. İnsan sürekli etkin bir bilinç ve bilgelik durumu içinde yaşayabilen biçimsel ve akılsal varlık değildir. Aristoteles’e göre de tanrısal varlığa kıyasla insanı epistemolojik açıdan aşağıya çeken şey, tıpkı Platon’da olduğu gibi bedensel varoluşudur. Bedensel varoluş aklın bireysel öznede etkinliği için zorunlu bir zemin olmakla birilikte, onun mutlak ve tüm gizilliklerden arındırılmış Tanrısal etkinliği için bir engel durumundadır. (1)
  • Aristoteles’in kendi varlık hiyerarşisinin sıradüzeni açısından idealist ve rasyonalist olduğu doğru olmakla birilikte, onun doğal dünyanın tüm fenomenlerinin bilinmesi açısından algıyı ve aklı birlikte olumladığı ve sonuçta Platon’a göre daha ılımlı bir felsefi konumlanış içinde olduğu rahatlıkla söylenebilir. (1)
KAYNAKLAR:

1- Bilgi Felsefesi - Enver Orman
2- İlkçağ Felsefe Tarihi Cilt 3 – Ahmet Arslan
3- Aristoteles - David Ross
4- Felsefe Tarihi - Macit Gökberk
3- Felsefe Sözlüğü – Abdülbaki Güçlü, Erkan Uzun

Etiketler:.

Rate it
Önceki bölüm

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Bir Yorum Yazın

Mail adresiniz burada gösterilmeyecektir. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.